07 Temmuz, 2020

Merhaba


Selam... Önce selam, sonra kelam demişler. Öyle bir anlatasım var ki, öyle şeyler birikti ki içimde instagram postları kesmeyecek. Tweet zaten hiç kullanamadım. Sınırlılık fikri bana uygun birşey değil.. Öyle şeyler yaşadım, dinledim, gördüm, izledim ki #evdekal sürecinde. Bir yerden artık anlatmaya başlasam iyi olacak. Uzun bir yazı planlıyorum. Parçaya bölerim belki ama parçaya böldüklerimin hepsi taslakta kayıtlı şu an.
Öncelikle anlatayım ben kimim diye? Şu an gündelik sosyal medya varlığımı şu hesaptan sürdürüyorum. Az çok fikir edinmek isteyen şimdilik anonim hesaptan bakabilir. Muhtemelen birçok kişi de oradan geldi okumaya😂. Çok dolu dolu bilgilerle yaşadığım zamanlarda açmıştım blogu. Hepsi yerleşti, kimileri çıktı, kimileri daha pratik hal aldı bizim için. Basit bir anlatma yeri burası zaten. Neyse konuya geçeceğim hemen..
Birşey yaparken birşey daha yapmak fikri nereden ilk girdi aklıma bilmem. Bazen bunun beynimin kendi sesini duymamak için ürettiğim savunma mekanizması olduğunu bile düşünüyorum. Ama kendi kafam içinde bile kendimle ne kadar konuştuğumu az çok bilenler vardır elbet bu yazıyı okuyanlar arasında :) Not: Şizofren değilim. hayır çoklu kişilik bozukluğum da yok :) Yani o kadar zihni sinir proceler, fikirler vahiy yoluyla gelmiyor sonuçta. Tamam kabul, kötü bir fikir üreticisiyim. Her zaman hayata geçmesi kolay olmuyor fikirlerimin. Ama yıllar sonra birilerinin geçirdiğini mutlaka görüyorum. Bu bile yetiyor.
Son fikrim de tanıdığım değişik kafalı kadınlarla yolculukları üzerine röportaj. Annelik değil yahu. Sadece anne ya da kadın değiliz, sadece girişimci değiliz biz. Bahse değer yönlerimiz bunlardan ibaret değil. Neyse önce kafamdakileri ifade etmem lazım. Sonra başkalarına geçeriz. Eee gene dağıttın konuyu be hatun. Bağlamımı kaybetmedim ama. İş yaparken boş duramayanlardanım. Elim iş görürken kulağım boşta kalsın istemem. Müzik mi? Anı tazeleme, o anki ruh halinde derinleşme  gibi bir etkisi olmayacaksa kolay kolay seçeneğim olmaz. Önceden radyo dinlerdim. Sonra radyo porgramlarını indirip dinledim. Şimdilerde de favorim podcastler. Geçelim başka konuya...
Son 1 senedir iphone kullanıyorum. 128 gb hafıza ile hatrı sayılır sene kullanırım demiştim. Şimdi de diyorum ki iyi gaza gelmişim. Onunla ilgili de procelerim vardı aslında o yüzden alınmıştı telefon. Hala yapamadım ama yapma umudu ile telefonu kocama devrettim. Açık ve net söylüyorum ki Iphone almayın, aldırmayın. Sınır problemim olduğunu demin demiştim değil mi? Feci tetikleyen birşey ios sistemi. Şimdi azıcık teknik terim kullanacağım ama en güzel şey alyernatifler. İşletim sisteminde açık kaynak kodlu yazılımlar(bilmeyenler için örnek Pardus, Ubuntu,) tercihim. Niye? Sistemin en altına kadar nüfuz edebilmek mümkün. Sınırları kendin belirliyorsun. Bu nedenle piyasadaki teknoloji devlerinden en sevdiğim adam Elon Musk. Neden? Araba çizimlerini, uzay roketlerinin yapısını bile paylaşıyor adam daha ne yapsın? A pardon Ad Astra'nın müfredatını paylaşsa bak olabilir :) İşte böyle. Eğitimde alternatifler, ekmeğe alternatifler, ilaca alternatifler gibi gibi tuhaf yerlerde iken ios gibi aşırı aşırı kapalı bir sistemden veri transferi ciddi zorluyor. Ay bir de o nedir yahu? şarj girişi ile kulaklık girişi aynı delikten olur mu? Sistemi sürdürülebilir kılman için kablosuz kulaklık alman lazım. Şarj aleti kimsenin kimseye uymuyor. İşletim sistemleri arasında direkt transfer olamıyor. Evrakları sürekli kendime mail atıp indirmekten gına geldi. Bazen gönderdiğim format bile okunmuyor. Yahu çok teknik yazmıyorum. Basit bir form doldurmak için okulda kaç teneffüs harcadım. Sistemin sirküle olması için MacOs sistemli diğer cihazlarla desteklenmeli. Yani anlayacağınız çok parası olan değil, mecbur olan kullanıyor ipad'i, iMac'i. Başka nedenler de vardır elbet ama onları da siz hayal edin. Çok da zor olmasa gerek.
10 günü geçti hala sistem taşımaya çalışıyorum. Neyse efendim, yeterince sitem ettiğim için devam ediyorum kaldığım yerden. Android'e geçer geçmezpodcast programlarımı kurdum. Kimse iosta da var sen bulamadın demesin valla çığlık atarım. Apple podcastlerde her kullanıcı bulunmuyor maalesef, acı tecrübeile sabittir. Yani telefonu köküne kadar kullanacaksanız Ios almayınız. Podcastlere girince baktım ki bir zamanlar blogunu vakit ayırıp okuduğum Fularsız Entellik de gelmiş mecraaya.. Aslında ios ta iken de fark etmiş olabilirim bak onu. Neyse bir yayında The Big Short diye birfilm adı geçti. Şimdi size filmi anlatmak isterim.
The Big Short(2015) filmi açılış sahnesi...

Film Mortgage krizi hakkında. Kriz, gümbür gümbür gelişi ve onu öngöremeyenler.. Çok farklı tipler var aslında. Oyuncu kadrosu da hiç fena değil. Brad Pitt'i sarışınlığı ve renkli gözü sayesinde pek sevmem. Film bitince bu karakteri kim oynadı o ne güzel oyunculuktu öyle diye bakınca gördüm adını 😅 Ama esas rollerden birinde oyunculuğunu beğendiğim Christian Bale var. Filmi bana öneren İmmanuel Tolstoyevski "Bilal'e anlatır gibi anlatmış" diyor. Yani ben Bilal bile değilim üzgünüm :) Bazı yerler anlaşılmazdı benim için ama kendime çok farklı çıkarımlar yaptım. Bu arada altyazılı izlediğim için bazı kavramların çevirisi ile günlük hayattaki ekonomik karşılıkları da farklı olabilir.
Evet filmin 69.dksı civarındaki sahnede sistem ve ona olan güven çok güzel sorgulanıyor. Aptallık mı dolandırıcılık mı yaptıkları? Aptallık diyorlar ve teyit etmek için birşeyler yapıyorşar. Neyse çok anlatmayacağım filmi. Mark Baum karakterli biri onca küfrüne rağmen ve filmin sonunda yaptıkları riskli yatırımın tam kaymağını yiyecekken yaptıklarının etik yanını sorguluyor. Dr Bury ise her zamanki kafası kırıklardan. Film sonunda verilen bir detay huzursuz etti beni ondan yana.Mortgage krizini 3 sene önceden tahmin eden adam şu an "Su" ya yatırım yapıyormuş. Evet su. Bu bile anlatmıyor mu başlı başına nasıl bir balonda yüzüp, neleri dert ettiğimizi. Çok afedersiniz ...umuzu temizlemeye temiz su kullanan bizlerin torunları acaba temiz suyu ne amaçla kullanacaklar?
Başka bir karakter hatta karakterlerden. Yırtmaya çalışan iki delikanlı. Öngörüleri ve pis kokuyu almada burunları sağlam. Yine de o kadar uzak vizyon sahibi olmadıkları danslarından aşikar. Aptallık mı diye teyite onlar da gidiyor ve bakıyorlar sistemin şeklinden kaynaklanan bir açık var ve kimse görmüyor. Bu arada filmdeki Jenga örneği de enfesti başlardaki. Ve bizim delikanlılar sevinçten oynamaya başlıyorlar. Onlara haklı olmaları durumunda kendilerinin kazanacakları ama binlerce, milyonlarca insanın evsiz,işsiz kalacağı konusunda sertçe ayar veriyor Ben Ricker. işte filmin sevdiğim adamı, Brad Pitt'in rolü. Filmde karanlık adam olarak resmediliyor aslında. Çok parası ve çok iyi pozisyonu varken birden sistemden tiksinerek kaçan eski bir borsacı. Bizim delikanlılar onu arayıp oyuna çekene kadar ne mi yapıyor? Bahçesinde sebze ekip biçiyor, köpeğini gezdiriyor falan. Hatta toprağı petrokimyasal ürünlerden arındırmak için ürin ya da kül suyu kullanımı gibi önerileri bile var filmde, ne kadar simsarlar kıymet vermese de. Sonuçta o dünyanın sonunun yaklaştığına inanan bir manyak değil mi :) Tohumların yeni bir para birimine dönüşeceğine inanması da tamamen saçmalık zaten. tohum derken tabii ki atalık tohum, kimse Monsanto aldıramaz o adama. Kafası çalışan adamların herşeye aklı erdiği düşünülür de böyle mevzularda neden öngörülerini kimse takmaz aslında filmde bunun cevabı.
Ve Mark Twain'in sözünün devamı.. 
Sisteme karşı herkes, siz,ben, komşum, halam, dayım öyle güveniriz ki yıkılmasını istemeyiz, çıkarlarımıza bile olsa. Yıkılacağını öngörmek bile fazladır bize; bunun yerine bazen kafayı kuma gömmeyi tercih ederiz. Yani burada sistem kelimesinin önüne sağlık,eğitim, borsa,ekonomi, çalışma şartları, gıda falan ne koysanız olur. Devlet bile olur. Aslında buradan Osmanlı'nın son demlerine falan yürümek vardı ya kalsın orası da kusur. Birgün podcast yapmaya karar verirsem 20 dk dan aşağı olmayacak bak söz veriyorum :) Aslında buradan bir de insan psikolojisi, dayanılacak güç,ilah, sonluluk-sonsuzluk temasına girmek vardı. Ayyyhhh sıkıldınız biliyorum belki de çoktan kapattınız sekmeyi. Olsun. Bazen kimse okumayacak olsa da ilgisini çekene ulaşabilme ihtimali mutlu ediyor insanı. Neyse konuya dönersek; tabi bunların bir tür savunma mekanizmları olması dışında da bir seçenek var: Aptallık. Böyle geçiyor filmde. Ama bu kadar aşağılayıcı kullanıma gerek yok bence. Vizyonsuzluk, geleceği görememek, Perşembenin gelişini Çarşambadan anlayamamak falan yani bu benim için. Ben de de oluyor bu. Finansal dehanın da insan ilişkisinde oluyordur belki de. Mükemmel değiliz elbet. Ama bazen çiğnediğimiz, tükürüp attığımız fikirlere şans mı versek acaba diyorum? Hani artık buradan sonra çocuk gelişimine bırakın da bağlayayım. Çocuk da kendince etkin bir fikirle gelir bize. Sonra biz onu ne yaparsak yaparız, demeye dilim varmadı söz konusu çocuk olunca. Onlara da şans versek. Bazen bizim evde benim göremediğim bir şeyi onlar görüyor mesela. Böyle bir nevi.. Bugünkü yazıda bolca önyargı, sistem, gelecek yordama, sınırlılık, farklı fikirlere açık olma ve vizyondan bahsettim sanırım. Bir sonraki film yazısı Gattaca hakkında olacak. Onu da podcastten duydum. Barış Özcan da yorumlamış zaten. o da güzel bilim kurgu. Spoiler istemeyenler izlesin gelsin pleaaaaseee.. Not: Gattaca 'yı kim önerdi bilmiyorum ama size 2 hafta 1 gün deki podcastleri önerebilirim. Yekta Kopan, Pelin Batu, hele hele Vedat Milor ile olan bölüm. Sahi daha önce Vedat Milor'un cv sini okuyan var mı aramızda?😉