22 Kasım, 2015

Festival Güncesi 2

Bugün hayatımın en güzel günlerinden birini geçirdim festival sayesinde. Ve bir senedir yaptığım çalışmalar meyvesini verdi. Eşim bana artık daha iyi bir insan olduğumu, bunu daha net fark ettiğini söyledi. Öyle iltifat olsun diye değil -laf aramızda öyle niyeti olmaz zaten:)- harbi harbi söyledi yani. Artık daha sakinledim, daha bilinçliyim. Daha az tüketici, daha çok türetici/üretici olmak için çabalıyorum. Kapitalist sistemin birçok şeyinden uzak kalmaya uğraşıyorum. Hayatta birçok şeyi özellikle çocukları, insanları, bireyleri yani olduğu gibi kabul etmeye çalışıyorum. Belki de bunlar beni güzel yapanlar..
Başka bir yavaşlama, hayat telaşını, tüketimimi azaltmama yöntemi de permakültür araştırmaları olmuştu benim için. Önce hangisi sonra hangisi bilemiyorum lakin Annemin Kitaplığı bana yardımcı oldu. Şule Seda Ay yani. İlknur Urkun sonra.. Onların yazılarından paylaştıklarından bu kavramı öğrendim. İletişime geçip okudukları kitapları vs öğrendim. almak birtakım nedenlerden kısmet olmadı henüz. İlk kitap siparişi için beklemedeler listede. Permakültür Türkiye adlı birçok gruba katıldım ama halen tam anlamamıştım ne olduğunu. Sonu kültür diye bir yaşam biçimi olarak düşünüyordum. Cahilmişim :)

Yukarıda gördüğünüz bu film sayesinde gerçeğe aydım ve neler neler öğrendim. Öncelikle sizinle paylaşmak isterim.


Bir kere tarım İngilizce’de “agriculture” olarak ifade ediliyor. Agrarian= toprak/toprağa ait demekmiş culture ise zenginleştirmek. Permanent=kalıcı ve agriculture’ın culture’ını alıp birleştirmişler. Kalıcı tarım anlamına geliyor bir nevi. Ama asıl dert sabitlik anlamında değil süreklilik, sürdürülebilirlik anlamında kalıcılık.. Çünkü günümüzde kimyasallar, gübreler, zirai ilaçlar ve hatta tarımda makine kullanımı ürün verimini arttırırken toprağın verimini kaybettiriyor. Makine olmadan tarım yapan bir bayanın(Susan) anlatımına göre çiftçiler topraklarında %4-5 organik madde bulunmasını arzu ederlermiş, analiz yapılmış ve onun bahçesinde bu oran %18 çıkmış. Çoğu çiftçinin hayalinden bile öte yani..

Filmde yaklaşık 20 kadar insanın hikayesini, yapmaya çalıştıklarını öğreniyoruz. Kimi taşkın yapan yağmur sularını aktaracak bir tasarım yapıp yağmur bahçesi kurmuş, kimi New York’ta çatıda 3-4 mahalleye yetecek kadar sebze ekip biçiyor, kimi banliyöde yaşamayı nasıl avantaj haline getirdiğini anlatıyor. Yapılabilirliği ispatlamak adına en çorak yere bahçe kuran da var, domuzcuklarını bile öpe koklaya büyüten de, eski hükümlüleri hayata kazandırmak için gönüllü permakültür tasarımı öğreten de.. biliyor musunuz en çok neye şaşırdım? İnsanlar bu kadar iyiler ve iyilik yapabiliyorlarken belki birçoğu Allah’tan uzak.. Diğer yandan din adına kıyım yapanlar var. Buradakiler tek bir bakterinin, böceğin rızkını düşünecek kadar hassas insanlar. Onlar için dua etim film çıkışında hidayet vesilesi olması için bu iyiliklerinin. Bir tanesi zaten bu minvalde şunları diyordu filmde: “Normalde kötü giden birşeyi durdurmak bile başarıdır. Ama kötü giden birşeyi iyiliğe çevirmek size ruhani olarak da gelişme sağlar”. 
En çok hoşuma giden olaylardan biri Permablitz partisiydi. Bize en son transfer olan parti “baby shower” gibi adı, havalı da duruyor değil mi? Yok efendim, bu bildiğiniz imecenin süslenmiş hali. Yardıma mı ihtiyacın var? Düzenle bir permablitz, komşular çoluk çocuk gelsin o gün senin işin bitsin, başka gün onun. Aslında bir nevi mantı günü de sayılabilir :) Yurdumda her türlü örneği mevcuttur bu işin.
Başka bir nokta son yıllarda sürekli dile getirilen “ayak izi” meselesi. Karbon ayak izini azaltmalıyız, biz insanlar bu dünyayı bu hale getiriyoruz. Bizden başka canlıları tehdit edip yetmiyormuş gibi kendine de zarar veren başka tür yok. Bunları her yerde duyuyoruz değil mi? İşte bu noktadan hareket eden insan ne kadar az yaşarsam o kadar iyi, zarar veriyorum ben kötüyüm, yaşamasam daha iyi gibi kaygılara sürüklenebilir. İntihara kadar götürebilir bu düşünceler. Nitekim geçenlerde böylesi nedensiz bir intihar haberi okumuştum 20’li yaşlarına bile gelmeyen bir gençten. Ama burada amaç birşeyleri iyileştirmek, kötü gidişi durdurmak olunca varlığınız da anlam kazanıyor. Ayak izinizi küçültmek değil aksine büyütmek istiyorsunuz. Bunu başka insanlara da yaymak ve tüm dünyaya faydalı olmak.. Ne kadar güzel bir amaç değil mi?

Permakültürde bitki, hayvan, insan iç içe.. Bitkiler bile iç içe. Meşhur 3 kızkardeş var mesela: Mısır, fasulye, kabak. Fasülye toprağa azot sağlıyor, mısır gölge yapıyor, kabak da (işte onu unuttum öğrenip yazarımbir yerden). Mesela filmde dere otu ve lahana diye tabir edilen iki bitki gösterdiler. Biri karalahanaya benziyordu ama diğeri sarı çiçekli bir ottu bizim bildiğimiz dere otundan değil yani. Lahananın yaprağını yiyen böcek dereotundan dolayı lahanaya dokunmazmış mesela. Genelde hatta simbiyotik şeklide fayda sağlanıyor türler arasında. En dikkat çekenlerden biri hayvan, ot, toprak ilişkisiydi. Eğer bir ot toprağa düşerse, toprak halini alması çok uzun sürüyor ve o kadar değerli olmuyormuş niteliği. Halbuki bir koyun/hayvan yediğinde ve dışkıladığında hem daha çabuk topraklaşıyor hem de besin zenginliği artıyormuş. Adamcağız koyunları satın aldığım zamana kadar bu kadar yüksek verim elde etmemiştim diyor.
Ah bu mesele komposta varıyor. Midem kaldrımaz diye çok araştırmak istemiyorum ama dünyanın kuralı belli. Kompost için çöpleri gönüllü toplayan bisikletçiler var bunları kompost haline getiriyorlar. Evindeki tuvaletten en değerli(!) kompostu üretiyorum diyen insanlar var. Bu hadislere ve sünnet yaşayışına ters geldi bana. Bizde hacet giderirken suya, ağaca yapılması kerih görülür, kötüdür yani. Ama 6 yıl bekleyip sonra salınınca değişir mi durum bilmiyorum. Bir de içimizde taşıdığımız hastalıkların da oradan çıkma mevzuu var kafamı karıştıran.. Neyse önce bir permakültürü öğrenelim, sonra kompost yaparız :)
Yalancı iğde diye not almışım bir de. Sadece azot bağlayabildiğini ve çalı olarak kullanıldığını bulabildim netten. Önemli özellikleri vardı ki not almışım. Karaciğer ve bilumum alt organlar için de çok faydalı bir meyve. Türkiye iklimine de uygun olduğu hatta hatta erozyonu engellediği yazıyordu bir yerde. Umarım belgeseli bir daha izleyebilirim de tekrar not alırım.
Son notumu da mantar yetiştiriciliği üzerine not almışım. Herkes bilir herhalde kültür mantarı talaş üzerinde belli nem, ısı dengesiyle tesislerinde yetiştirilir. Burada daha güzel birşey yapılmış. Bazı budanması gereken ağaçları budamışlar bazıları kesilmiş ve ortaya çok fazla kütük çıkmış. Yıllık yakacak depoları dolmuş ama hala kütük varmış ve onlar da kütükte mantar yetiştiriciliğine başlamışlar. Düşünce o kadar basit o kadar yalın ki.. Sadeliğin güzelliği diye ben buna derim işte. “E zaten yere atsak çürümeyecek mi bu kütükler? Biz bazı yerlerini deliyor ve içine mantar bırakıyoruz. Gerekli ısı ve nem ortamını orman kendi sağlıyor.  Tabi bazı günler aşırı yağış yüzünden farklı görünüyor mantarlar ama olsun. Bir sene sonra hasata başlıyoruz. O kadar da verimli oluyor ki..” Aşağıda shitake mantarı resmi görüyorsunuz. Çok da lezzetli imiş kendileri.


Festivalin bugününde bir de Tarımın Geleceği  filmi vardı. Onu da izledim. Lakin ne not almışım ne de aklımda kalmış. Filmdeki görüntüler aklımda. Genel olarak Hindistan’da herkesin kimyasalla tarım yaptığını kendilerinin bundan vazgeçtiklerini yoksa tarımın bir geleceğinin olmadığına dair vurgu yapılıyor diyebilirim.
Permakültüre dair aklımda kalan son birkaç şeyi daha paylaşayım. Her yaprak ve meyvede bakteriler olduğu ama hepsinin zararlı olmadığı tıpkı bağışıklığı güçlendirmek için eczaneden probiyotik almak gibi onlara da probiyotik uyguladığını söyleyen bir çiftçi vardı. Kendi hazırlıyormuş karışımı da. İlaçlar gibi traktörle sıkıyor ağaçlara. Aynı insandaki mantık gibi geldi hakikaten. Bağırsaklarımızda bakteriler dolu. Hasta oluyoruz zararlı bakteriler giriş yapıyor vücuda. Antibiyotik almak zararlı-yararlı hepsini katlediyor. bu sefer daha farklı sorunlara daveitye çıkarıyor. İnsan bu durumda  sirke, sarımsak vb bağışıklık güçlendiren antibiyotik özellikli destek alırsa yararlı bakterilere zarar vermeden iyileşmesi mümnkü oluyor. Ağaçlarda bu neden yapılmasın?
Doğalanneyim blogu sahibesi Başak hanım özgeçimişinde hayvanlara doğal bakım yöntemlerinin araştırırken böyle yapanların kendilerinin ve çocuklarının da böyle yaşadıklarını gördüm diyordu. Aslında herşey bütüncül değil mi? Son söz olarak sizce permakültürü bir kültür çeşidi olarak anlamakta doğru muyum yanlış mıyım?

0 yorum:

Yorum Gönder

Bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederim.