26 Kasım, 2015

Festivale Veda ve Son Sözler

Görmemişin festivali olmuş tutmuş ne gördüyse post yapmış :).. Durum öyle değil.. Daha önce festivallere katıldım bulunduğum illerde lakin bu dopdolu birşeydi. Normalde filmi zevk yahut kültür amaçlı izlersiniz ama ortalama 120 dk girdi çıktı derken 3 saat sadece bir film için harcanır. Bazen karşılığı alınır bazen alınmaz. Yapılan yol, bilet, yiyecek harcamaları da hariç daha. Bu festival bambaşkaydı. Ücretsizdi. Bundan mıdır bilmem sıralar çoğunlukla boştu. Farkındalık da önemli tabii. Aslında bazen insanlardan cüzi de olsa birşeyler almak gerektiğine inanıyorum. Yoksa kadir kıymet bilmiyor çoğusu. Festivali bugün bitirdik. Hepi topu 4 oturuma katılabildim. Bazılarında yarıda girdim bazısında yarıda çıktım evde bekleyen iki çocuk olunca. Birine hele ikisiyle gittim Mekan vs için birşey demeyeceğim ama çok büyük ayıp etmiş Ortahisar Belediyesi. Tamam belki çok lüks bir festival değil. Madem destek verdiniz, salon ayarladınız, temsili olarak birkaç kişi gelseydi bari sizden. Yahut belediye sayfasında bir tanıtım olaydı, panolara, kamu binasına afiş asmaktan bahsetmiyorum bile. Gariplerin festivali oldu bir nevi. Adana’da ise belediye yahut düzenleme ekibi festival süresince çocuklara atölyeler düzenlemiş. Hiç değilse bir oyun odası sağlamış ilgilenen birileri de olan. Burada da olsaydı keşke. Gerçi benden başka bir kişi daha çocuklarla gelmişti. Yine de mesele düşünce farkı, bilmem anlatabildim mi?


Konuşmacıların ismi verilmiş ama kim olduklarını bilmiyorum ki dinleyeyim. En arka sayfada her birine bir kaç sıfat sıkıştırsalar ne güzel olurdu. İlle özgeçmişe gerek yok. İlgi/uzmanlık alanı, konuşacağı tema/konu yeterli olurdu. Özgeçmişlerine tek tek baktım. Yazılarını okudum ama konuları ilgimi çeker mi bilemediğimden evdeki durumun ne olacağını öngöremediğimden birtek Pandomim sanatçısıyla söyleşiye katıldım.
Ata bey daha önce Trabzon’da tiyatroya misafir sanatçı olarak katılmış. Beden ve ruh ile ilgili konuştu biraz birlikte etkinlik yaptık, soruları aldı. Güzeldi. Biraz daha makyajlı pandomim gösterisi bekliyordum o hevesle gitmiştim, ama konuşması, bilgilendirmesi de ayrı güzel oldu.
Seneye neler yapmayı düşünüyorum festivale dair. Hemen Sn. Fatma Şahin’e mail atacağım. Seneye Gaziantep’te de yer almasını istiyorum bu festivalin. 20 tane ilden bir tane Diyarbakır var doğu ve güneydoğuyu temsilen.Yakışır mı? Çevirmenlik vs için faydam olursa diye haber vereceğim, izlediğim filmleri sevdiklerimi tavsiye edeceğim. Elimden gelen bu kadar. Şimdi gelelim kapanış filmime..

 PUN PUN FARM(ÇİFTLİĞİ)
İzlediğim en neşeli ve canlı filmdi. Müziklerine bayıldım. Çok doğal çekilmiş. “Baştan alayım mı?” diye başlıyor film gerisini siz hayal edin Pi Jo var başkahraman, çiftlik kurucusu. Çiftliğin boyutları nedir tam anlayamadım ama içinde çalışan bir genç, aşçı, permakültür tasarımcısı ve yemek yiyen birçok insan vardı. Pi Jo ailesiyle yaşadığından ve çocukları olduğundan bahsediyordu. Çok tatlı şeker bir bilge adam. Hayatta en önemli şeyin “eğlence” olduğunu savunuyor. Dini düşüncelerime göre haz odaklı bir yaşam doğru değil. Lakin bu adamın bahsettiği öyle cismani, bedensel haz değil ki hak vermeyeyim? Adam ruhani hazzın peşinde. Bir ürün yetiştirmenin, mutlu çocuklar büyütmenin, dünyayla barış içinde olmanın ve sürekli öğrenmenin hazzını yaşıyor. Sistemi reddediyor. Para, iş, okul bunlar hep sistem tuzakları diyor ve çocuklarına ev okulu yapıyor. Bayıldım bu adama.. Sistem daha fazla para kazanmanız ve onu size harcatmak üzerine kurulu benzeri düşünceleri var. Geçenlerde rastgeldiğim Meksikalı Balıkçı ve Amerikalı hikayesi düşüyor yine aklıma.. İyi ki dünyada böylesi insanlar var diyorsunuz izlerken..

Pop lakaplı bir delikanlı filmin başrolünü ele almış. Tipik davranışları, benzetmeleri, çarpıcı konuşma şekli dili bilmeseniz de sizi etkileyecek düzeyde. O kadar paylaşımcı ve cömert ki.. Mesela şu mantıkla bakıyor olaya ve şöyle diyor:“Ben bir müzik grubunu seviyorsam onu senin de, onun da herkesin de dinlemesini isterim. İşte tohum da böyle. Ben yiyorsam ve çok lezzetliyse –burada öyle tarif ediyor ki neredeyse ağzınızın suyu akıyor, anlatmıyor yaşıyor anları- bunu sizinle de paylaşmak isterim. Arkadaşlık, iletişim sadece sözle olmaz, eylemle de olur.”
Bir de şunu diyor “İnsanlar eğer kendi gıdalarını yetiştirmek istiyorlarsa bu onlar çılgın yahut aptal demek değildir; normal olan onlar”.. Çok etkilendim ben bu sözden. Normal olmaya çalışmak ütopya olarak görülüyor artık. Kendi ekip biçtiğimi yemek yahut güvendiğim insanlarla takas etmek/paylaşmak istiyorum. Bu içimde günden güne büyüyen bir özlem. Ve biliyorum ki ben koşulları yaratacak olan değilim, ama O(celle celaluhu)’nun yaratması için elimden geleni yapacağım. İyi bir tohumu kuşlar bile bilir deniyor. Kuş beyinli deriz ya hakaret olarak, şimdi onlar bizden zeki olmadı mı?


Dayanıklı tohum laboratuvarda üretilmez. Siz tohumu torunlarınıza ve sonraki nesillere bırakmak için yerin altında uygun koşullarda bile saklasanız, gün gelip onlar bulsa nasıl yetiştireceklerini bilmezler ki.. Sonuçta hepsi çöp olur. Tohumu güçlendirmenin ve onu torunlarınıza bırakmanın tek yolu insandan geçer, daha fazla insana bunu anlatmak.
Filmde acı bir gerçeği öğrendim. Önceden 100.000 çeşit pirinç ekilen ülkede şimdi çeşit 5000 e düşmüş. Her çiftçi bahçesine birkaç farklı çeşit pirinç ekermiş. Çünkü o mevsimin yağışı bol mu kurak mı geçeceği önceden bilinemez. Çiftçi böyle yaparak her halukarda satacak ve yiyeceğini elde etmiş oluyor kısaca.


“Başladıktan sonra teknik ortaya çıkar” sözünü de çok sevdim. Hani bir nevi anlamak çözmenin; başlamak bitirmenin yarısıdır gibi. Önce bu işlere başlamak gerekiyor ve yine Pop’un dediği gibi tekrar tekrar ve tekrar aynı şeyleri yapmaktan zevk almak. Hayatta aslında birçok şeyi bu tekrarlarla öğreniyoruz. Küçük oğlum şu an atma döneminde. Ben buna yer çekimi keşfi diyorum. Ağır-hafif, çok yüksek-alçak, aynı-farklı demeden her şeyi atıyor bir yerlere. Çamaşır asarken balkondan aşağıya attığı mermer parçası pik noktamız oldu. İyi ki kimse zarar görmedi. Tüm sokak toplandı tabii. O gün öngörememiştim böyle olacağını yeri gelmişken günah çıkarayım. Herseyi bir daha yapıyor defalarca ve defalarca. Belki de hayatta başarının anahtarı buradadır. Ortaokulda çok da hazzetmediğim bir Arapça hocamız vardı. Sürekli bize ezber verir, dersi boş bırakırdı. Hocam yaptık bu sayfayı geçtik desek de: “Et tekraru ahsen velev kane 180” derdi. Yani 180 kere de olsa tekrar iyidir. Hani şu tek kollu judocu çocuğun hikayesini bilmeyen varsa o da buradan okusun.
Velhasıl Pun Pun bana göre festivalin açık ara birincisiydi. Bazı filmlere gitmekten hususi kaçındım. Hayatımızda birşeyler yolunda gitmiyor evet. Dünya, insanlar, ortam herşeyden belli oluyor bu. Mevcut durum analizi yapılıp iç karartmak yerine ben bu sorunu nasıl aştım tarzı yaklaşımları daha çok seviyorum. Pun Pun tam da böyle. Ferrrarisini satan bilge modunda bir Pi Jo ve bazı yerlerde engelli olduğunu düşündürecek kadar fazla doğal Pop. Kısa film kategorisinde Pun Pun, uzun metrajda da “Permakültür Perspektifiyle Yaşamak” benden ödül alan filmler vesselam..

5 yorum:

  1. telefondan bır turlu cevap yazamadım kac gundur yazınızı goruyor ama bır turlu yazmaıyordum bılgısayrda yakalamısken kısa bır seyler yazıyım. Oncelıkle ne guzel bır festıvalden haberdar olup katılma ımkanınız olmus aslında bız de almanyada mustakıl evde oldugumuzdan mecburen cop ayrımında organık coplerı ayırıyor onları daha sonra daha oncekı bahsettıgınız posttakı gıbı gubre halıne getırıp yakıt olarak harcıyorlar. Enerjı gıderı ıcın harıka bır cozum. dusunun topraga donusebılen herseyı meyve sebze kabukları artık yemekler topraga karısacak hersey ayrıca ıclerıne bahcedekı yaprakları da ayda bır karıstırıp buyuk bır gubre hammaddesı olusturuyoruz sonra onları toplayıp enerjıye cevırıyorlar. Ormanın ıcınde oldugumuz ıcın de yazdıgınız bır cok sey ne kadar sıcak ve dogal bıze yakın geldı kı havalar yumusamaya baslar baslamaz bahcede ekmeye d ebaslayacagız ıns.

    bu yazdıklarım da kaybolmadan hemen gonderıyım ama takıpteyım sızı....

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim çok mutlu oldum. Dünya'da bir yerlerde birşeylerin yoluna girdiğini bilmek güzel. Belki bu seneye yetişmez ama belediyelere böylesi bir proje yazılıp gönderilebilir. Hatta yazan varsa örnek alınır. Sizden de destek alırız olma mı :)

    YanıtlaSil
  3. Normal apartmanlar yapmıyor bunu müstakil evler yapıyor düşünsenize sineklerden yiyecekleri 2 hafta saklıyorsunuz. Mesela sakatının dışında Sarılı plastigı normal çöpe kabuğunu organik çöpe atıyorum. Ben de yeni yeni alışıyorum. Kağıt ayrı, organik ayrı, paket plastik ayrı, cam bile renklerine göre ayrı artık normal çöpe koyacak Şey bilmiyorum normal siyah çöpüm dolmuyor.... Hersey geri Dönüyor....seneye ekip biçmeye de başlayacağım biraz meşakkatli ama insan özüne Dönüyor sanki.... Bir de Almanlar yemek yapma doğru düzgün haIr gıda hep biz Türkler her gün ne yemekler yaparız onların kabukları ıcı Dişi derken çöpe attığımız yığınla enerjiye dönüşebilecek ÇÖP atıyoruz bu proje bizde turar da kimse uygulamak ugtasmaknıstemez tüketmek yok etmek onlardan kolaylken

    YanıtlaSil
  4. Merhaba, blog sayesinde yüzünü de görebildik sonunda. Çok tatlı olmuşsun şapkayla. Gelelim sadede. Bu okulsuz luk annelere daha çok yarıyor gibime geldi. Biz bile fıtratımıza dönüyoruz. Daha az tüketim, permakültür, sadelik falan... Farkında olmadan bizi buluşturuyor mu ne. Kendim daha bsşlamasam da fırsat buldukça bu konularda okuyorum. Daha yolun başındayız. Yazılarının da takipteyim. Sevgiler

    YanıtlaSil
  5. Teşekkür ederim Hatice hanım :) yorumu yeni gördüm. evet ben de böyle düşünüyorum. sadelik sadeliği getiriyor tıpkı tüketimin tüketimi getirdiği gibi. ben de yeni okumalara başlayacağım. kalın bir kitap sipariş listesi oluşturyorum. okudukça paylaşırım zaten içmde tutamam :)

    YanıtlaSil

Bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederim.