21 Kasım, 2015

Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali




 Merhaba sayın seyirciler,
Bugün size festivalden canlı yayın yapıyoruz. Tüm Türkiye’de eşzamanlı yürütülen bir festivalden: Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali’nden.. Nereden duydum nasıl duydum ilk hatırlamıyorum. Lakin herhangi bir blogda görmediğimden eminim. Kimse izlenimini anlatmamış, o yüzden giderken biraz çekindim. Bu yazıyı da benden sonrakiler için ele alıyorum zaten halihazırda festival devam etmekte şu an. 3 günün 1’i gitti 2’si kaldı. Ben festivale Trabzon’dan katılıyorum. Yerlisi olmadığım için yapılacak yeri bile arayıp nasıl gideceğimi öğrenmek zorunda kaldım. Eski Trabzon hapishanesi, yeni Hüseyin Kazaz Kültür Merkezi’ndeymiş gösterimler.
Gelelim filmlere.. Önceden şu sayfadan filmlere baktım. İlgimi çekenleri tek tek yıldızlandırdım, tabii tanıtım metin yahut fragmanlarına göre. Çoğu kısa film olduğundan fragmanları yok. Süresi 50 dakikanın üzerinde 6 film var sadece. Toplam 18 film. Oturumlar müzik, pandomim, söyleşi gibi etkinliklerle desteklenmiş hatta zenginleştirilmiş. Hayatımda ilk defa pandomim izlemeye gideceğim mesela bugün. Tv’de izlediklerim sayılmıyor. Trabzon’da bir pandomim sanatçısı olduğuna şaşırdım, belki festival için gelmiştir hatta.
Benim favorilerim tarım ve permakültür üzerine olanlar tabiii ki.. Dün izlediklerim de favorimdi. Şimdi de iki bebeyle festival nasıl izlenir sorusunun cevabına gelelim. Öncelikle program oluşturulur. Saat 14.00’teki ilk oturumdaki 3-4 film dikkat çekicidir, izlenesidir. Toplamının 23 dk süreceği hesaplanır. girdi çıktı derken 1.5 saat idare edebilecek bireyler aranır. Babanın 14’te randevusu vardır. “İş yerine getireyim 1 saate gelirim, arkadaşlar idare ederler, mesafe yakın” teklifi kabul edilmez. Bakıcı aranır ulaşılamaz. Hala vazgeçilmiş değildir. Yan komşunun ziline basılır. Büyük bebe filmlerde idare edebilir bari küçüğü bırakıp çıkayım denilir. Lakin atalarımız ne demiş: “Elden gelen aş olmaz, o da vaktinde bulunmaz”. Netekim her daim evinde oturan komşu teyze evde yoktur. Normalde bu kadar gözümde büyütmez alır giderdim ama filmlerin yarısından fazlası İngilizce dolayısıyla Türkçe altyazılı takip etmem gerekiyor. Neyse Ya Allah dedik başladık çocukları giydirmeye. Saat 13’ü geçiyor bu sıra, telefon çaldı arayan bakıcı. Kadının suçu yok Pazartesi işbaşı yapacaktı, böyle bir sürprizden de haberi yok oysaki azıcık dikkatli olsaydım önceki gün geldiğinde konuşurken bunu da rica edebilirdim. Efendim ulaştık velhasıl ama hem kadının programı var hem de onun eve götür yahut onun gelmesini bekle dersem geç kalırım. Dua et bari rahat dursunlar dedim kapattık.

Kültür Merkezi’ne gittiğimizde güleryüzle karşılandık daha 15 dk vardı seansa. Girişte basit iletişim bilgileri alıyorlar, festival tamamen ücretsiz. Haliyle iletişim bilgilerine bakınca tek ev hanımı olan bendim, herkes öğrenci :)  Şaşırdık mı?Hayır. Yalnız içeride salonda bir erkek olmasına şaşırmadım desem yalan olur. O da yönetmenvari şapkalı bir beydi. Seans başladıktan sonra cep telefonu yardımıyla gelen birkaç delikanlı oldu ama %89’un kız olmasını engelleyemedi bu durum. Kapalı ve açık bayanlar da vardı. Makyajlı da vardı, kimyasaldan uzak durduğu tavrından belli olan da. Yalnız tek çocuklu ve hatta bebekli bendim. Küçüğü slingden çıkaramadım, kalem vs ile oyaladım. Büyük de bazen sağa sola sataşarak, bazen “bu tırtılın burada ne işi var şimdi?” diyip sanat eleştirmenliğine soyunarak son buldu seans. Festivalin en dikkat çekici isimleriydik iki poz fotomuz çekildi.
Fimlerden bahsedeyim bir de..

Labirentteki İnsanlık: Bir sembolün adı bu (üstte gözüken). Yiyecek nakliyatı sırasında yiyeceklerin ne hale geldiği, bu yüzden maliyetinin arttığı, insanların almaya bazı bölgelerde güç yetiremediğini izledik. Arizona’da açlık çeken çocuklar olduğunu öğrendim mesela. Bir grup gönüllü, marketlerin yiyecekleri bozulup dökmesinden hemen önce kullanılabilir haldeyken alıp bu insanlara dağıtıyor. Tipik tarifle israf olmasın diye. Ayda mı yılda mı hatırlamıyorum ama 1500-1800 kg yiyecek kurtarıyoruz marketlerle iletişimde olarak deniyordu filmde. Kadın kendi çocuğu için ve herkes için bu çabanın haklı ve gerekli olduğunu söylüyordu.



Kaplumbağa ve Turist: Türkçe ve çocukla izlenesi bir film. Caretta caretta türünün Antalya Çıralı’da hayatta kalma serüvenini ve bir grup gönüllüyü izliyoruz. Fındığım bu filmde kaplumbağaların yumurtası olduğunu öğreniyor. Bebekken bile yüzme bildiklerini.. Soluksuz izliyor her kaplumbağa sahnesi bittiğinde üzülüyoruz beraber. Çünkü kaplumbağa nereye gitti ne oldu diye sormaya başlıyor, hayır efendim kısık değil gayet normal hatta bağıran sesle. Bu arada küçüğü kırk kat kıyafet ve sling içinden emzirmeye çalıştığım için müdahalede gecikebiliiyorum. Orada olanlar azur görsünler. Mesela -reklamını yapmakta sakınca görmüyorum- Orange Motel müdürü akşam 8’den sonra turistleri sahile indirmiyor, ışıklandırmalarını da kısıyorlarmış. Antalya’ya tatile gidersem bu bilinçte, bırakın insanları hayvanlara bile saygı gösteren bir yerde kalmak isterim açıkçası.


Doğal Bir Sistem ve Bir Tarım Felsefesi: İlginçtir el kitapçığında olmayan bir film. Hindistan’da tarımın nereden nereye geldiğini anlatıyor. Aslında genel olarak tarım anlatılan filmlerde genel mesaj şu şekilde: Mevcut sistemle verim artar, kısa süreli. Uzun vadede kaybedersiniz. Uzun vadede kazanmak istiyorsanız bu yöntemi değiştirmelisiniz.. Bu değişikliği komşularına rağmen yapan ve arazisini çoraklaşmaktan kurtaran az kazancıyla sürekli kazanacak bir adamın hikayesini izliyorsunuz bu filmde de..


Hızır Mayası: Farklı bir mayalama tekniği öğreten bir film olarak düşünüp gittim. Her Hıdırellez’de yapılan bir adetin anlatımıydı. Mayalamanın üstünde çok durulmamıştı. Ya da ben dikkatimi veremedim sürekli gezinen tırtıldan. Olay şu: Bir genç Hıdırellez sabahı kalkar, elindeki kaşıkla çiy taneleri toplar ve bununla sütünü yoğurt olmak üzere mayalar ve bu maya bir sene boyunca devam edermiş.
İlk günün özeti böyle, takipte kalın…

0 yorum:

Yorum Gönder

Bloguma gösterdiğiniz ilgiden dolayı teşekkür ederim.